Aymazlık ve Cehalet

Aymazlık ve Cehalet

“Görmek değilse muradın,….?”

Halk deyimi

16.11.2012 günlü yazımdan sonra…
Temel soru şu: Neden Atatürk dönemine “diktatörlük” diyorlar? Bugünden bakınca, toplumun geldiği noktada görünen tehlike nedir?

1. Bir toplumda demokrasinin yeşerebilmesi ve yaşayabilmesi için öncelikle toplumun sanayileşme aşamasını yaşamış olması gerekir. Esnaf, köylü, tüccar sınıflarının yanı sıra, sanayici ve işçi sınıfları da oluşmalıdır. “Kişi başına ulusal gelir (KBUG)” ve “gelir dağılımı adaleti” ile “demokrasi” arasında doğrudan ilişki vardır. KBUG düşük, gelir dağılımı eşitsizliği yüksek olan toplumlarda demokrasi olmaz ve yaşayamaz.

2. Cumhuriyet kurulduğunda (1923) Türkiye’de KBUG yaklaşık 45 dolardır. Nüfusun yüzde 80’i köylüdür ve ulusal gelire katkısı yüzde 40’tır. Bu halktan Cumhuriyet Aydınlanması gerçekleştirilmiştir. On iki bin yıldır bu coğrafyada “efendi-kul” ilişkisinde yaşamış insanlara “birey” ve “yurttaş” olma bilinci aşılanmıştır. “Eşraf”/ “ağa”/ “din adamı” arasına sıkışmış Anadolu insanına, ilk kez “kimlik” kazandırılmaya çalışılmıştır. Değil demokrasi, bireysel hakları olmayan, bu hakları talep etmeyen insanlara “seçme”, “seçilme” hakkı verilmiştir. Toplumda yeri olmayan “kadın”a “insan olma” değeri sunulmuştur. Bu topraklarda -İstanbul dışında- demokrasi talebi Atatürk’ün Cumhuriyet Aydınlanması ile başlamıştır. Köylü toplumundan sanayi toplumuna geçiş sağlanmıştır. 1930 “devletçilik” ilkesi ve 1933 Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı bu amacın eseridir. Ve 1920’den beri her karar TBMM’nindir.

Bu gelişmeler mi “diktatörlük” dönemidir?
Atatürk dönemi, “demokrasi” koşullarının oluşturulma devrimidir!
Demokrasi gelişen üretimle birlikte “öğrenilen” bir süreçtir ve Anadolu insanı hala öğrenmektedir.

3. 1930’da muhalefet partileri kurdurtulmuştur. İyi bilinir ki bu partilerin kapatılma gerekçesi muhalefetleri değil, Cumhuriyet Devrimi’ne karşı çıkanların bu partileri kullanmalarıdır.

4. 1929 Dünya Buhranı (Krizi) öncesi dünyada anayasal ve seçilmiş hükümetle yönetilen ülke sayısı 35 iken, II. Dünya Savaşı öncesi 1938 yılında bu sayı 17’ye düşmüştür. Bunlardan biri de Türkiye’dir. Savaş sonunda 1944 yılında tüm dünyadaki 64 ülkenin ancak 12’si anayasal bir demokrasi ile yönetilir olmuştur. Bizde 1946’da çok partili rejime geçilmiştir.

5. Yazık ki, Türkiye demokrasiye geçerken Demokrat Parti’yi kuranlar, 1945’te “Toprak Reformu”na karşı çıkan “toprak ağaları” dır (Adnan Menderes, Emin Sazak, vb). Süreç, “toprak ağaları “nın “eşraf” la birleşip, “şeyh”e dayandığı, “zengin tüccar” yaratma çabasıyla gelişmiştir.

6. Kapı kulluğuna meyilli bu halk kolayca anılan üçlüye/ “birine” kapılıvermektedir. Bu nedenledir, bir türlü gerçek demokrasinin oluşamaması.

7. Atatürk’e “diktatör”, bilinen gerçeklere “resmi tarih” diyen akademisyen/ yazar-çizer zevat, cahil değilse, başka bir amacın hizmetkârlığını yürütmektedirler.