Bu Kadar Baskı ve Kontrol… I

Bu Kadar Baskı ve Kontrol… I

“Zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar
Yüreğime düştü goygun acılar”
Afyon Emirdağ Türküsü

Temel soru şu: Türkiye’de bugün etkin ve adil gelişmenin önündeki en büyük engel nedir? Toplumsal dinamikler nasıl çalışmıyor? Ekonomide piyasaların işleyişi neden demokratik serbestiden uzaktır? Ekonomik, toplumsal, sivil kurum ve kuruluşlarda, öne çıkan suskunluğun sonuçları neler olabilir? Bedeli kimler nasıl öder?

1. Bütün toplumların temel hedefi refah düzeyini artırmak, adil ve adaletli bir gelir dağılımında, bireylerin özgürlüğünü/ hak ve hukukunu geliştirmektir. İktisadi gelişme toplumsal beşeri sermaye (insan eğitim kalitesi) ile birleştikçe toplumlar ilerler. Yaşam kalitesi, toplumun her kesim ve sınıfında yükselir. Bunun adı çağdaş gelişmedir. Günümüzde demokrasi ile yönetilen, piyasa ekonomisinin işlediği toplumlarda bu gelişme, laik ve sosyal hukuk devleti örgütlenmesi içinde gerçekleşebilmektedir.

2. Ancak, söz konusu demokraside “çoğulculuk” ve “farklı sınıf ve çıkar gruplarının toplumsal uyumu” önemlidir. Bunun için de tüm farklı görüştekilerin, kendilerini ve taleplerini özgürce ifade edebilmeleri oyunun birinci kuralıdır. Toplumda bu ortam politik/ kültürel/ hukuksal olarak sağlanmalıdır.
strong>İkinci kural, farklılıklara tahammül edilebilmesidir. Üçüncü kural, toplumda şeffaflık (açıklık) politikası geçerli olmalı, her türlü politik ve iktisadi karar kamuoyuna açık olmalıdır. Eğer toplumun kaynakları belli kişi ya da gruplara yönlendiriliyorsa, bundan hem toplumun diğer kesimleri, hem de uzun vadede toplumun kendisi bedel ödeyecektir. Ayrıca kaynak kullanımında etkinlik sağlanamayacak, refah toplumuna ulaşılamayacaktır.
Dördüncü ve yaşamsal kural, toplumda örgütlenme özgürlüğü olmalı, kişiler bireysel ve kurumsal anlamda düşüncelerini açıklarken herhangi bir “baskı ve korku” duymamalıdırlar.

3. Hükümetlerin temel görevi bu dört kuralın sağlıklı işlemesini sağlamaktır. Eğer kuralları hükümet ihlal ediyorsa, orada gerçek demokrasiden söz edilemez.

4. Bugün Türkiye’nin ana sorunu çağdaş toplumların olmazsa olmaz dört temel ilkesinin yeterince çalışmaması, gelişmelerin kaygı verici boyutta olmasıdır. Yönetme erkinde olanların kendileri kurallara engeldir. Görevleri kuralların çalışmasını sağlamak olan yöneticiler, ortamın oluşmasını engellemektedirler.
Farklı görüş ve düşüncelere asla tahammül gösterilmemekte, toplumda hoşgörü ve tolerans adeta yok edilmektedir. Ayrıştırma ve ötekileştirme baskın duruma gelmektedir. Sünni Hanefi mezhebi referanslı bir din anlayışı kamu kurumlarında etkinlik kazanmakta, tek görüşlü, iktidar bakışlı bir anlayış toplumun yönetilmesinde egemen kılınmaktadır. Kamu kaynakları ve olanakları da bu doğrultuda tahsislenmektedir. Sonuçta, kaynakların etkin kullanımı sağlanamamaktadır.
Oysa demokrasilerde yönetim, Kurumlar/ Kurullar/ Sivil örgütler paydaşlığı ile gerçekleştirilir. Bunu için çoğulcu demokrasiyi sindirmek gerekir.
Devam edeceğim…