Bu Kadar Baskı ve Kontrol… II

Bu Kadar Baskı ve Kontrol… II

“Kütahya yolunda bir ocak incir
Ellerim kelepçe, dal boynum zincir”
Manisa Soma Türküsü

1.3.2013 günü yazımdan devamla…
Temel soru şu: Bugün Türkiye’de yapılanlar nedir? Yaşanan değişimin tartışmaları niçin sağlıklı yapılamıyor? Ekonomide kamu kaynakları etkin kullanılıyor mu, adaletli dağıtılıyor mu? Uygulanan politik ve ekonomik kararlarda meslek örgütlerinin görüşü nedir? Bu örgütlerin eleştiri ve değerlendirmeleri niçin cılız kalıyor? Sivil tepkiler neden yeterli olmuyor? Alınan kararları kamuoyu onaylıyor mu, yoksa suskunlaştırıldı mı? Yaşananlar için çağdaş “katılımcı, çoğulcu demokrasi” denebilir mi? Yoksa giderek çağdaş demokrasiden uzaklaşılıyor mu?
Geçen haftaki yazımda konunun teorik çerçevesini çizmiştim. Gelişme yalnızca ekonomik rakamlarla olmaz! Olsaydı, petrol üreten ülkeler gelişmiş olurdu. İktidardakiler toplumun gelişmesine katkı sağlamalıdırlar. Bugün ülkeyi yönetenler, çağdaş demokrasiyi geliştirmek yerine, engel oluyorlar. Şöyle ki:

1. Kendileri gibi düşünmeyene asla hoşgörü yok. Farklılığın ve gerçek tartışmanın gelişme doğuracağı düşünülmüyor. “Bana ve hükümetime karşı” anlamında suçlama olamaz. Demokrasilerde iktidar partisine oy vermeyenlerin/ oy verip hükümet kararını onaylamayanların olması doğaldır. Tersi demokrasi değildir.

2. Ülke yönetiminde her konuda, her alanda “tek seçici”karar vermektedir: Antalya’da “2B Rayiç Bedeli”nden, Koruma Kurulu’nun yetkisindeki nerenin kaçıncı derece “korunacağına”, yargının hangi konuda ne karar vereceğine, gazetelerin ne yazacağına kadar…

3. Yargının siyasallaştığı inancı kamuoyunda yaygınlaşmıştır. Mahkemelerin adalet dağıttığına inanç körelmiştir. Adalete güvenin olmadığı toplumlarda düzen olmaz!

4. İş dünyasının örgütleri Hükümet gibi düşünmüyorlarsa baskı altındadırlar: TÜSİAD’ın önceki lideri farklı söylemde bulunduğu için kadın olması da dahil eleştiri ötesi itham edilmiştir. Aykırı söylemdeki iş insanları ve örgütlerinin tepesinde maliyenin denetleme kılıcı vardır.

5. Kamu ihale ve kaynaklarının dağılımının açık ve serbest olmadığı sessizce izlenmektedir. İhale Yasası sürekli değiştirilmektedir. (2002’den buyana 85 bin “taşocağı” ruhsatı verilmiştir. Kimlere?).

6. Sendikalar artık tümüyle etkisizdir. Çalışma yaşamı taşeronlaştırılmıştır. Çalışanlar altı ayda bir giriş-çıkış yapmakta, kıdem tazminatları yakılmaktadır. Kayıt dışı çalışanların boyutu çok yüksektir.

7. Yazılı ve görsel basın kontrol altına alınmaya, aykırı sesler mali ya da kanun tehdidi ile sindirilmeye çalışılmaktadır.

8. İstanbul Barosu yönetimi beğenilmediği için kanun marifeti ile düşürülmeyle karşı karşıyadır.

9. Tüm üniversiteler, kontrol altındadır.

10. Kamuda belli görüşten olmayanların yönetici olmaları düşünülemez.

Başka bir mecraya doğru sürüklenen Türkiye’nin, aslında sessiz gündemi budur!