Diktatörlük ve Cehalet

Diktatörlük ve Cehalet

“…/Kötü, adamın var ömrünü yok eder/…”

Afyon Türküsü

Temel soru şu : Atatürk’e “diktatör” demek neden anlamsızdır? Söyleyenlerin nitelikleri nedir?

1. Önce kavramlara bakmak gerek. “Diktatörlük”, bütün siyasi/ hukuki/ yönetsel erkin bir kişi ya da grup elinde toplanması ve karar mekanizmasının yalnızca bu kişi/kişilerce yürütülmesidir. Yönetilen toplumdaki tüm bireylere söz/ görüş ve eleştiri hakkı tanınmaz. Tarih göstermiştir ki, ancak toplumlar iktisadi olarak geliştikçe bireyler söz sahibi olur. Tüm dünya tarihine ve coğrafyalara bakıldığında, “aydınlanma” ve “sanayi devrimini” tamamlamamış toplumlarda “demokrasi”den söz edilemez.
Boşuna değildir, süreci tamamladıktan ve kralların (diktatör) saltanatının yıkılmasından sonra “özgürlük – eşitlik – adalet” ilkelerinin hayata geçirilip, “yurttaş” bilincinin yaratılması ve parlamentonun ancak işleyebilir olması. Üstelik bu gelişmeler onlarca yılın birikimidir.

2. Anadolu coğrafyasına gelince, yaklaşık on iki bin yıldır bu topraklarda büyük uygarlıklar kurulmuş, ancak her biri din temelli tarım (köylü) toplumundan öte geçememiştir.

Osmanlı’nın son döneminde anayasa ve partileşme çalışmaları olmasına karşın, ekonomisi yabancı sömürgeciler tarafından yönetilen (Düyun-u Umumiye), kimliksiz insanı (beşeri sermaye) cephelerde şehit/ gazi olan, güçlüsü ağa-eşraf olup talan eden bir toplumda, söz konusu çalışmalar despotlukla sonuçlanmıştır. Zaten bu koşullarda başka türlü sonuç olmaz.

3. Nüfusunun yüzde 97’si okur-yazar olmayan kimliksiz/ çaresiz bir toplumdan Mustafa Kemal ve arkadaşları bir “çağdaş devlet” yaratmışlardır. Temeli de iki eksen üzerine oturur: Eşit haklara dayalı/ ulus bilincine sahip “yurttaşlık” ve “ulusal bağımsızlık”. Dünyada sanayi devrimini gerçekleştirmeden bunu başarabilen tek ülke Türkiye’dir!
Bu bir devrimdir!

4. “Cumhuriyet Devrimi” topraktan/ karasabandan/ öküzün kuyruğundan başka şey bilmeyen, yıllık geliri karnını doldurmayan, şeyhlerin kontrolündeki köylü halkından “yurttaş” yaratma mucizesidir. Bu halka sorularak mı devrim yapılacaktı? Bu halk mı demokrasiyi biliyordu ve talep ediyordu? Bu coğrafyada ne zamandan beri halk “birey” olmuştu da Mustafa Kemal engellemişti? Kurtuluş’un en başından beri kongreler ve Meclis ile halka demokrasi öğretiliyordu. Ve elbette her aydınlık devrim, her zaman muhafazakâr engellerle karşılaşır, aştığı sürece de başarılı olur.

5. 1920’lerde Afganistan ile aynı düzeyde olan bir toplum, bugün parlamentosu olan, dünyanın 20 büyük ülkesinden biri ise bu mucize “demokrat” Atatürk’e aittir!

6. Ne acıdır ki, Atatürk’e “diktatör” diyen tarih bilmez akademisyen/ yazar-çizer zevat, şimdi en küçük eleştiriye/ hak aramaya tahammül göstermeyenlere ses çıkarmamaktadır.

(Devam edeceğim)…