Dünden Yarına

Dünden Yarına

“Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.”

Mustafa Kemal Atatürk

Temel soru şu: 20. yy.ın başında ve sonundaki Anadolu nasıldır? Cumhuriyet’le birlikte bu topraklarda insanımız ne yönde, nasıl değişmiştir? Cumhuriyet Aydınlanmasının amaçladığı nedir? Bu gün gelinen nokta nedir?

1. Anadolu coğrafyası yaklaşık on bin yıldır gel-gitler içinde, insanlık tarihinde hep önemli olmuştur. Yazık ki bunca birikimin sonu, verimli ve iktisadi güçleri hareket geçirici olmamıştır. Sorgulayıcı aklı yaratamayan, ilkel-küçük esnaflıktan öte servet biriktiremeyen, tarımda karasabana bağlı bir yapı ile gelinmiştir 20. yy.ın başına. En ilkel sanayi üretiminin bile yapılamadığı, Saray’ın borcuna karşılık Alî-Osmaniye’nin dış güçlerce yönetildiği bir devlet vardır ortada. Halkı cahil, derebeyleri talancı, her yer eşkıya, düzen tanımaz aşiretleri ilkel, yedi cephede savaşan erkekleri şehit-gazi, insan sayılmayan kadınları çaresiz, hukukun yok olduğu, yorgun bir Anadolu’dur, 1923’ün Türkiye’si.

2. Cumhuriyet Aydınlanması bu yapıdan çağdaş bir devlet yaratmıştır. Yüzde 97’si okuryazar olmayan, din bezirgânlarınca sömürülen, öküzün kuyruğundan ve elindeki karasabandan başka dünya bilmeyen bir toplumda, bu büyük dönüşüm elbette “devrim”le gerçekleşmiştir! Başka türlü nasıl olurdu? Hiç bir devrim çiçek bahçesinde piknik yaparak olmaz! Türkiye’de Aydınlanma Devrimi’ni gerçekleştirenler, insanlığın en sancısız dönüşümünü başarmışlardır! Aksini söylemek cehalet değilse, kötü niyettir.

3. Ekonomik/ siyasal/ toplumsal/ hukuksal/ eğitim ve öğretim alanlarında yapılan sayısız düzenlemelerle; laik hukuk sisteminde, kuvvetler ayrılığını temel alan, özerklikleri tanımlanmış Cumhuriyet kurumları oluşmuş, birey ve yurttaşlık hakları/ ifade özgürlükleri güvence altına alınmış, “ulus bilinci”ne dayalı bir devlet hedeflenmiştir. Çağdaşlık budur!

Kayserili tornacının oğlu “cumhurbaşkanı” olmuştur. Bu Mustafa Kemal’in eseridir!

4. Bugün yazık ki bu değerlerle hesaplaşılmaktadır: Altı yüz yıllık Batı uygarlığının birikimini görmeyen liberal cahiller ile bilimsel düşünmeden yoksun/ akılla yargılamadan nasipsiz/ vicdan sahibi olmayan din tüccarları birlikte hareket etmektedirler. Devrimin partisini diktatör diye tanımlayanlar, çok partili rejime geçişi gökten indi sanmaktadırlar. Bugün liderin her konuda tek karar verici olmasını yadsımamaktadırlar. Masum her hak arama eyleminin kamu şiddetiyle bastırılmasını normal bulmaktadırlar. Cahil-çaresiz bir toplumdan çağdaş bir devlet kurmayı diktatörlük sayanlar, bugün en masum ifade özgürlüğünün bastırılmasına ses çıkarmamaktadırlar.

5. Eski ya da yeni tarihini bilmeyen cahiller ise Cumhuriyet’le “zulme” uğradıklarını söylemektedirler. Ortadoğu diktatörlerini görmeyen, 1,5 milyar Müslüman coğrafyasında 12. yy.dan bu yana sorgulayıcı aklın ve bilimin ışığını alamayanlar, cahilliğin yoksulluk biriktirdiği algılamayanlar, elbette Cumhuriyet Türkiye’sinin başarısını da göremezler.

6. Hesaplaştıkları uygarlıktır, yaslandıkları dinci/ sömürücü/ uluslararası güçtür. Sorun budur.