Gündem Soruları – II

Gündem Soruları – II

“Üstümüzde dönen çark ile devran/
Felek bizi halden hale getirir”
Pis Sultan Abdal

Temel soru şu: Türkiye, Aydınlanmacı çizgiden uzaklaşan yeni yapılanma sürecinde nelerden etkilenmektedir? İç hesaplar ve değişkenler ile dış gelişmeler nasıl bir ortak noktada birleşiyorlar? Hangi iç ve dış baskı grupları Türkiye’nin yönünü etkilemektedir? Türkiye nereye doğru yönelmektedir?

Gündem konularına “iç-dış sorunlar” bağlamında bakıldığında:

1. “Açılım”: İçi boş bir kavramla başlandı, ülke yönetenler ısrarla neleri kapsadığını açıklamayıp sanki havai fişekler parlaklığı yarattılar. Kamuoyu önünde etkisiz ve yetkisiz ünlülerle Başbakanlıkta turlar atıldı. Görüşme önce tümden ağır hakaretlerle ret edildi ama sonra “devlet” görüştü denildi (devlet ile hükümet farkını danışmanlar da mı bilmiyor?). Süreçte “hükümet”in yaptığı kabul edilen “PKK ile Oslo Görüşmeleri” gerçekleştirildi. Daha düne kadar “terörist başı” sıfatlı kişinin adı kamuoyu önünde açıkça belirtilemediği için, “İmralı” söylemi ile doğrudan “lider”le görüşmeler başladı. “Öcalan” meşru mektupları ile PKK görüşmelerinin netleştiği gelişmeler yaşandı. Şimdi “hikmetleri kendilerinden menkul” kişiler, eleştirel akla dayalı “akil adam”lık yerine, “cerre çıkan şeriat goygoycuları” gibi, “bilmedikleri” konuda bizi ikna edeceklermiş!
Herkes “barış” istiyor. Ne pahasına, nasıl bir barış? Neyin anlaşması görüşülüyor/ sürecin sonundaki hedef nedir? Hedefe ilişkin hiçbir şey açıklanmadığına/ açıklananların doğru çıkmadığına göre, gerçeği kaç kişi biliyor? (İçeriden ve dışarıdan 10-15 kişi?).

2. Cumhurbaşkanlığı seçimine yetiştirilecek “Başkanlık” sistemine dayalı bir “Anayasa” çalışması takviminin, “açılım” süreci ile ilişkisi nedir? “Başkanlık” isteyen gazelhan zevatın şimdilerde suskunlukları tesadüf müdür?

3. Suriye: Başlangıçta nasıl düşürüldüğü açıklanamayan bir uçak var. Hep aynı politik tutumu sergilediği halde, altı ay öncesine kadar “kardeş Esad”, şimdi “zalim Esed” olmuştur. Nerden ve kim tarafından atıldığı bilinmeyen Suriye yönünden gelen birkaç cılız bomba sınırlarımız içine düşmüştür. Dünyanın sayılı güçlü Türk ordusunun bu cılız bombalar karşısında ülkeyi savunamayacağı iddiası ile Hükümet NATO’dan istenen Patriot’larla Güneydoğu Anadolu’yu doldurmuştur. Bir tuhaflık yok mu? Yaklaşık bir yılda Amerikan CIA desteği ile 30 uçuşta 3500 ton silahın Türkiye üzerinden Suriyeli muhaliflere gittiği biliniyor. Gönderilen insan desteğinin sınırı bilinmiyor. Türkiye Suriye’ye yalnızca insani nedenle mi yükleniyor, bir taşeronluk mu var?

4. Akdeniz’in Suriye açıklarında, Kıbrıs adasının doğusunda petrol ve doğal gaz var! Ayrıca Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetiminin petrolünü Akdeniz’e akıtmaya Suriye engel!

5. Rusya İran ve Suriye ile müttefiklik yaparak bölgesel kaynaklarda denge istiyor. Bu, hem Amerikan hem de İsrail çıkarlarına ters geliyor. O nedenle Obama (ABD) ile Natenyahu (İsrail) Türkiye’yi Suriye taşeronluğuna gönderiyor. Bize de “İsrail özür diledi” masalı anlatılıyor (“kaz gelen yerden tavuk” meseli).

6. Şimdilik Sonuç: Ne ilginç değil mi? Silivri’de hukuk çiğnenip, insanlar baskılanırken, ülkemiz tüm bunların aynı masadan yönetildiği/ aynı anda gerçekleşen bir bilinmeze sürükleniyor!