Hükümet ve Halk : Politik İktisadın Tercihleri

Hükümet ve Halk : Politik İktisadın Tercihleri

“… /Ben bir gül isterdim Bağ-ı İrem’den/
…/Sen nice hem demim har ettin Felek/…”
Aşık VEYSEL

Temel soru şu: Devlet adına karar veren hükümet, “herkesin çıkarına” kararlar alabilir mi, ya da aldığı kararlar “herkes” için yararlı mıdır?

1. Tüm iktisadi sistemlerde, ekonominin işleyişinde rol alan üç iktisadi aktör vardır: Birey/aileler, hem ekonominin dört temel kaynağının (emek/ doğal kaynaklar/ sermaye/ girişim) sahibi ve piyasalara arz edicisidirler. Hem de üretilmiş tüm mal ve hizmetlerin talep (satın alıcı) edicisidirler. Böylece ekonomilerin işleyişinin ana iskeletini oluştururlar. Bu üretim güçlerine sahipliklerine göre de birey/aileler, “toplumsal sınıf”ı oluştururlar. İkinci aktör, ekonomide üretimi gerçekleştiren tüm işyerleridir. Üçüncü aktör ise “devlet” adına ekonomide hem üretici hem de tüketici olan “hükümet”dir.

2. Üç iktisadi aktörden birey/ailelerin temel amacı faydalarını ençoklayıp refahlarını artırmaktır. Ancak genel söylemde birey/aileler olarak ifade edilen ve toplumu oluşturan kişiler, özünde “toplumsal sınıf” olarak çıkar farklılıklarına sahiptirler ve aralarında çıkar çatışması vardır. İkinci aktör olan tüm işletmelerin temel amacı karlarını ençoklayıp işletmelerini büyütmektir. Üçüncü aktör olan devlet adına karar verici olan hükümetin temel amacı ise çok ve çeşitlidir. İlginç olan, hükümetlerin amaçları birbirleri ile çelişir. Örneğin, daha ucuz, ulaşılabilir ve genel sağlık hizmeti için daha çok kaynak gerekir. Sağlıktan kim yararlanacak? Sağlık hizmetine ayrılacak kaynağı kim ödeyecek? Yüksek kaliteli altyapı hizmetleri gerekli, yapmak için vergiyi kim ödeyecek?

3. Dünyanın her yerinde, her sistemdeki her hükümet kendi dayandığı sınıfsal ya da politik temele göre amaçlarında “tercih” yapar. Hükümet dayandığı sınıf ya da zümrenin çıkarlarına göre hareket eder, onların yararına göre politika uygular. Kapitalist üretim biçimi ile doğan “parlamento” toplumda sınıfların çıkar çatışmasını en aza indirgemeyi amaçlar. Bilindiği gibi, çağdaş anlamda “demokrasi” toplumsal sınıfların çıkarları arasında bir uzlaşı gerektirir. Bu nedenle parlamentoda toplumun tüm sınıflarının ve kesimlerinin temsilcileri yer alır. Temsilcilerin istekleri doğrultusunda, hükümet, toplumsal “uzlaşma”yı dikkate alarak, uygulayacağı plan ve programlarında “tercih” yapar. Uzlaşma kültürüne dayalı, gerçek parlamenter demokrasilerde toplumu oluşturan sınıfların çıkarları daha çok korunmakta, toplumsal maliyetler ekonomik güçlerine göre dağıtılmaktadır. Diğer deyişle toplumsal refah bir gruba, zümreye ya da sınıfa aktarılmamakta, gelir dağılımı daha adil dağıtılmakta, rantlar birilerine toplumsal maliyetler herkese yüklenmemektedir. Ancak refah-maliyet dağılımı buralarda bile eşitsizdir.

4. Bizim gibi, uzlaşma yerine “biat” kültürünün egemen olduğu, ortak yaşamın toplumsal değerlerinin yerini yalnızca “bireysel çıkarlar”ın aldığı bir toplum yapısında hükümetlerin tercihleri daha kolay olmaktadır. İşçinin, köylünün, esnafın, üreten işadamının, işsizin yararına gibi söylenen politikalar ve tercihler uzun dönemde birilerinin zararına gelişebilir. Uzun dönemde artan refah, düşük ve alt gelir gruplarına ve sınıflara eşit yansımaz. Hükümetlerin tercihlerine göre uyguladıkları politikalar, bedel ödeyen yoksulların yoksulluklarını sürdürmelerine neden olur, kolay kandırılırlar. Ya da o düşük gelir gruplarının kaderciliklerini ve bencilliklerini artırır. Refah başkalarına, yoksulluk başkalarına gider…

Her politik karardan birileri yararlanır, birileri bedel öder. Sorun kimin yararlanıp kimin bedel ödeyeceğidir! Bu, “gül” ve “diken” alanların çelişkisidir.