Sansür, Baskı, Kontrol

Sansür, Baskı, Kontrol

“Tenkit olmayan yerde terakki olmaz(*)”
İzaha lüzum yok, meclis müsait değil”

Huğlu’lu Ömer Hoca

Temel soru şu: Demokrasilerde meşru bir siyasal parti, genel toplantıları için basının haber almasını engelleyebilir mi? “İstenmeyen basın” kavramı yaratılıyorsa, anlamı ve sonuçları nelerdir? Bu davranışın görünen ve görünmeyen etkileri neler olabilir?

1. Türkiye’de ilk kez meşru bir siyasal parti, kamuoyuna açık bir toplantısında, kendisi gibi düşünmediğini iddia ettiği kimi basın kuruluşlarına “sansür” uygulamıştır. Üstelik bu siyasal parti iki özelliği ile önemlidir:
1- Kitle partisidir,
2- İktidar partisidir.

2. Basına konan sansürün iki temel sonucu vardır:
1- Basını kontrol etmek. Bu yolla iletişim kanallarında “istenilen” görüşlerin verilmesini sağlamak ve toplumu “istenilen biçimde yönlendirmek”.
2- İfade ve haber alma özgürlüğünü engelleyerek, toplumun doğru karar vermesini engellemek ve çoğulculuğu kırmak! Kişiler kontrol edilerek, tek tip insan, tek tip yaşam biçimine doğru yönlendirme vardır. Bu gelişmeler totaliter yönetimlere özgüdür.

3. Piyasa ekonomisi ile yönetilen toplumlarda parlamenter sistem demokrasi ile gerçekleşir. Demokrasinin olmazsa olmazı, farklı düşünce/ inanç/ görüş/ sınıfsal çıkarların bir arada olduğu, eleştirel akıl ve ortamların sağlanarak toplumsal ahengin yaşanabilmesidir. Eğer düşüncede/ inançta/ çıkarlarda “tek tip” “dayatma” ya da bu yönde eğilim varsa orada demokrasiden kuşku duyulur.

4. Kitle partileri oluşumları gereği, toplumsal farklılıkları içlerinde barındırır. Ayrıca ağır eleştirilere tahammül göstermek zorundadırlar. Kaldı ki bir azınlık düşünceyi temsil eden partiler bile, eğer meşru iseler, farklılıklara ve tüm eleştirilere açık olmalıdırlar. Buna katlanamayan partiler kolayca totaliter oluşum içine kayarlar ki orada özgür demokrasiden söz edilemez!

5. Sansür uygulayan kitle partisi iktidardaysa, durum çok daha ağırdır. Çünkü “iktidar olmak” “kamu kaynaklarını kontrol” edebilme olanağı verir. Eleştirinin ve özgür basının olmadığı yerde, kamu kaynaklarının dağılım keyfidir ve tehdit niteliğindedir. Rekabete dayalı etkin işleyen piyasa ekonomisi yerine, suskunluğa ve “bizden” bakışına dayalı keyfi ekonomidir. Eleştiren ve konuşan iş insanlarının şirketleri, hükümet partisinin elindeki araçlarla (Maliye, SGK, Rekabet Kurumu, vb.) tehdit edilirken, kamu ihaleleri bir havuç olarak sunulur.

6. Bugün toplumun yarısının kabul etmediği bir siyasal görüşün partileştiği iktidar, kamunun kaynaklarını kişiselleştirip dağıtabilmektedir. Tek kişinin belirlediği yaşam her yerde dayatılmakta, en küçük eleştiriye tahammül gösteremeyip konuşanlar tehdit edilmekte, toplum ayrışmaya itilmektedir.
İktidardaki kitle partisinin genel başkanı “istenmeyen basına sansür”ü savunabiliyorsa, kaygıyla düşünmek gerekir.