Sermayenin “El Değiştirmesi”

Sermayenin “El Değiştirmesi”

“Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler”
Koca Ragıp Paşa

Temel soru şu: Sermaye nedir ve sermayenin el değiştirmesi ne anlama gelir? Ülke yönetenlerin tercihleri sermaye yapısını geliştirmek mi olmalıdır, yoksa sermayenin el değiştirmesini istemek mi? İktidar sahipleri ile sermayedarlar arasındaki “oy-çıkar” ilişkisi ekonomide nasıl tanımlanmalıdır? Bu bağlamda çağdaş demokrasi nasıl işletilmelidir?

1. İktisat bilimi “sermaye”yi farklı biçimlerde tanımlar: Üretim araçları olan makine ve donanımlardan oluşan “reel sermaye”, bu reel sermayeyi satın almakta kullanılan “nominal (parasal) sermaye”, insanın üretim yapabilme becerisi ve donanımının toplamı olan “beşeri sermaye”. Kapitalist sistem üretimde sermayenin egemenliğine dayanır. Bir ülkenin gelişmişliği de sahip olunan bu üç sermayenin nicel ve nitel yapısına bağlıdır.

2. Ülkede iktidar sahipleri, ülkenin sermaye donanımını geliştirmekle yükümlüdürler. Ayrıca ülkenin büyük ve stratejik sermayesinin, hem sektörel hem de bölgesel anlamda yaygınlık ve derinlikte olması istenir. Yönetenlerin bir görevi de budur. Ancak yönetenler, kendi ideolojileri ve siyasi tercihleri ile ekonomide sermaye yapısını belirlerse, ülkenin geleceği ve toplumun çağdaşlaşma süreci risk altındadır. Bu siyasi heveslerden karmaşa ve olumsuzluklar doğar, ülke bedel öder. Yönetenler, görevlerini sorumluluk değil, keyfilikle yapıyorlar demektir. Çağdaş demokrasilerde keyfilik olmaz!

3. “Sermayenin el değiştirmesi”, iktidar sahiplerinin isteği ve kontrolü ile “sermayenin sahipleri”nin değişmesi demektir. Türkiye’de üç kez sermaye el değiştirmiştir: İlki 1942 yılında, Savaş koşullarında düşünülen ve sonuçları itibariyle gayrimüslimlere uygulanan “Varlık Vergisi” yasasıdır. İkincisi 1955’te yaşanan “6-7 Eylül Olayları”dır. Her iki olayda da “özel sermaye”nin mülkiyeti el değiştirmiş, gayrimüslim yurttaşlarımız zarar görmüş, bu acı deneyimlerin lekesi tarihimizin sayfalarına utanarak kazınmıştır. Ayrıca ekonomimiz ciddi “beşeri sermaye” kaybı yaşamış, zarar görmüştür. Üçüncüsü, 1983 seçimlerinden sonra başlayan ve son yedi yıldır en üst düzeyde gerçekleşen “kamu sermayesi”nin el değiştirmesidir. Ülkenin yıllarla üretilmiş sermayesi, çoğu kez vergi levhaları ile ölçülemeyecek nitelikteki firmalara ya da yabancı sermayeye aktarılmıştır/ aktarılmaktadır.

4. Türkiye’de son zamanlardaki “Sermayenin el değiştirmesi” söylemi, acaba Türk büyük sermayesine bir tehdit midir, yoksa bir ifade yanlışlığı mıdır? Bir siyasi destek/ beklenti/ çıkar çatışması mı söz konusudur? Her durumda söylem politik iktisadın çerçevesinde uygun gözükmemektedir.

İktidar sahipleri, kamu kaynak ve olanakları ile, “oy-çıkar” ilişkili siyasal destek sağlayacak ve yeni güç odakları olacak sermaye sınıfı yaratma çabasındaysa, ülke bundan kaygılanmalıdır.