Üniversiteyi Anlamak

Üniversiteyi Anlamak

“Haddini bilmek erdemdir.”

Halk deyimi

Temel soru şu: Neden politikacılar üniversite ortamına tepki duyarlar? Üniversite nedir ve ne üretir? Üniversitenin yarattığı/ oluşturmaya çalıştığı ortam toplumu ve insanlığı nasıl etkiler?

1. Üniversite “kuşku“nun ve “sorgulama“nın olduğu yerdir. Orada evrensel bilgi üretilir ve tartışılır. Ezberin ve dogmanın üniversitede yeri yoktur. Bir akademisyen bilimsel bilgi üretme çabasının dışında, hiç bir inanca/ dogmatik düşünceye/ “hükmeden” politikaya/ politikacıya yakın değildir. Eğer yakın olursa, orası üniversite olamaz!

2. Üniversitelerin tarihi, aslında, insanın kendini/ toplumunu/ doğayı ve evreni anlama çabasının bir ürünüdür. Bilinmezi dogmalarla açıklamak yerine, evrensel-genel işleyiş yasalarını ortaya çıkarma sürecinin kurumsallaşmasıdır, üniversite. Batı’da 11. yy.dan itibaren bugünkü anlamda üniversitelerin kurulmaya başlandığı görülür. Önceleri kilisenin ve imparatorun yandaşı gibi duran üniversiteler, toplum ve doğa bilimleri okuturken, süreç içinde mali ve yönetsel özerkliğini kazanmış, düşünsel özgürlüğüne kavuşmuştur. Doğu’da ise daha çok islam dini öğretisinin sunulduğu (din dışı bilgilerin kısmen öğretildiği), kuşku ve sorgulamanın olmadığı, düşünsel özgürlükten yoksun, ezbere dayalı kurumlardır. Türkiye’de gerçek anlamda üniversite 1933 ve 1945 reformları ile kurulabilmiştir. Bu gelişme Batı’dan yaklaşık beş yüz yıl geridir!

3. Üniversite’de sorgulama vardır: Bu gerçek, akademisyenler için olduğu kadar, öğrenimde yer alan öğrenci “gençler” için de geçerlidir. İnsanlığın ulaştığı evrensel kural budur!
Tarihin her döneminde, kuşku duyup sorgulayan akıl, toplumları ileri götürmüştür. Elbette özgür akademisyenler ve “kanı deli akan (delikanlı)” gençler bu gelişmede pay sahibidirler. Düzenin değişmezliğini savunan muktedirler/ işbirlikçileri/ talancılar ve sığ politikacılar kontrol edemedikleri üniversiteye hep karşı durmuşlardır.

4. Demokrasi, güçler ayrılığının varlığı kadar ve ondan daha önemlisi üniversitelerin/ basının/ sivil kurumların/ meslek odalarının iktidardan bağımsızlığına dayanır. Bireysel ifade özgürlüğünün varlığı esastır. Aksi durum totaliter rejimlerde olur.
Türkiye’de bir süredir anılan tüm kurum ve olguların bağımsızlığı ağırlaşarak zedelenmektedir.

5. Seçilmişlikten öte atanmış rektörlerin ve ülkenin onca sorununa sessiz kalan üniversitelerin ODTÜ olayına bakışları manidardır. En küçük hak taleplerinde güvenlik güçlerinin orantısız güçle karşılık vermesi, kamusal şiddetin varlığı sorgulanmamaktadır. Şiddet kötüdür, devlet adına hükümet eliyle uygulanırsa daha da kötüdür. Asıl karşı çıkılması gereken budur.

6. İroniye bakın ki, iktidar ve yandaşlarınca lanetlenen ODTÜ’lü hocalar, şimdiki bakan ve yüksek bürokratları yetiştirmiş, övünülen “uydu”ya en çok katkıyı sağlamışlardır.

7. Üniversitelere adlarını verenlerin, ömürlerinde genç olmamışların, sınav dışında üniversite sıralarında oturmamış/ kantinde sohbet etmemiş/ “ilim ve bilim” diye cümleler kuran, kafası medrese kültürü ile şekillenmiş politikacıların üniversiteyi anlamaları beklenemez!