Yeni Yılda… I

Yeni Yılda… I

“Koca ardıcın gürlemesi dalınan”
Halk deyimi

Temel soru şu: Türkiye yüzünü ne yana dönüyor? Tarihi soruyu şimdi birikmiş biçimde sormak gerek: Toplumun ortalaması nasıl olacak? Uygarlaşan birey mi, sıradanlaşan kişi mi? 21. yy.da, yalnızca rakamları büyüyen bir Türkiye mi, insan kalitesi artan bir Türkiye mi? İkisinin aynı anda artmasını engelleyen dinamikler nelerdir?

1. Türkiye bir yol ayrımında ilerliyor. Bu durum her bakımdan geçerlidir. Toplumların gelişimi/ değişimi akşamdan sabaha olmaz, biriktirerek sonuçlanır. Diyalektiğin yasaları gereği her sonuç, yeni bir başlangıçtır. Bunca birikimle Türkiye şimdilerde uygarlaşmanın antitezine sürükleniyor. Ekonomideki rakamsal gelişmeler kadar insan sermayesini geliştiremiyor. Siyasi yönetim kadroları bunu bir sorun olarak görmek ve algılamaktan çok uzaktalar. Belki de istenilen budur. Ancak hem toplum, hem de sınıfsal olarak alt ve orta gelir grupları 21. yy.da donanımsızlığı ve niteliksizliği hak etmiyorlar, her ne kadar kendileri tersini düşünse de…
Unutulmamalı ki altı bin yıldır onlarca uygarlığı kuran Anadolu insanı, bir o kadarının da yıkılmasına katkı vermiştir.

2. Türkiye’de bugün 11 milyon 670 bin kişi aylık 339 TL’den az gelir elde etmektedir. Diğer deyişle toplam nüfusun yedide biri aylık 340 TL kazanmamaktadır. Zengin ile yoksul arasındaki gelir adaletsizliği 8 kattan fazladır.
Türk-İş’e göre dört kişilik bir ailenin Ekim 2012’deki açlık sınırı 958 lira, yoksulluk sınırı 3 bin 121 liradır. 2012′de net 739,79 TL olarak uygulanan asgari ücret, Ocak 2013 ayından itibaren 774 TL olacaktır.
Türkiye’de toplam işletmelerin yüzde 99’dan fazlası küçük ve orta ölçekli işletme (KOBİ)dir.
6,5 yıllık ortalama öğrenim süresi ile Türkiye, yüksek insani gelişme düzeyindeki ülkeler arasında sondan üçüncü sıradadır ve OECD ülkelerindeki sürelerin neredeyse yarısı demektir.

3. Demokrasi, toplumda ortalama gelir ve eğitim düzeyine sahip orta sınıfların (esnaf/ tüccar/ köylü/ işçi/ memur) tercihlerini yansıtan bir oyundur.
Ortalama refah ve eğitim düzeyi yüksek toplumlarda, siyasi kararlar toplumda taraflarca açık tartışılarak alınır. Şeffaflık esastır. Yönetenlerin keyfiliğine bırakılamaz.
Refah ve eğitim düşükse, kararlar, yandaş-paydaşlara/ uluslarüstü sermayeye dayalı ve keyfi olur. “Öteki”leştirilen toplumsal taraflar bu kararlarda yoktur.

4. Öğrenim düzeyi düşük, yoksulluğuna yabancılaşmış halkı yönetmenin en kolay yolu refahına “ayni yardım” (kömür, nohut, karne, vb.), ruhuna “inanç” vermektir. Din kullanılır. Tarih, uygarlığa sırtını dönmüş otoriter yönetilen toplum örnekleriyle doludur. Günümüzde beşeri sermayesi gelişmemiş, insan kalitesi donanımsız toplumların otoriter yönetimini görmek gerekir, Türkiye dahil… Görmek isteyenlere…