Yeni Yılda… II

Yeni Yılda… II

“Hımhım ile burunsuz, birbirinden uğursuz”
Halk deyimi

11.1.2013 günlü yazımdan devamla…
Temel soru şu: Türkiye yüzünü ne yana dönüyor? İstenen ne? “Tek tip ses”in çıktığı, insan aklının aydınlığından uzak, vasatların demokrasisine hapsolmuş bir toplum mu? “Talan” ile “bağnazlığın” dayatıldığı bir yaşam mı? Gören-söylemeyen zevatın sessiz işbirliği mi?

1. Türkiye 21. yy.ın başında iç ve dış dinamiklerce çağdaşlıktan uzaklaştırılıyor. Ulusal kimlik parçalanırken, uluslarüstü sermayenin çıkarları, içerdeki “kamu desteğiyle yeni oluşturulan” sermayedarların/ tüccarların çıkarları ile örtüşüyor. Bu grupların servet ve kar artışları, “toplumun yararınaymış” gibi sunuluyor. Boşaltılmış belleklere “tek doğru” olarak gösteriliyor. Sorgulamasız/ talepsiz toplum çoğunluğu, beşeri (insan) sermayesini geliştirmek yerine, “muhafazakarlık-dindarlık” söylemleriyle yoksulluğuna yabancılaştırıyor.

2. Son verilerle 74,7 milyon Türkiye nüfusunun yarısı 30 yaşın altında ve 12 Eylül 1980 sonrası baskıcı/ tek yanlı politik söylemlerle donatıldılar. Bilmiyorlar, bilmek için merakları, öğrenmek için sorgulamaları yok! Böyle istendi, böyle yetiştirildiler!
Bugün Türkiye’de yaklaşık 12 milyon kişinin aylık 340 TL kazanamadığı, 5 milyon kişinin 740 TL asgari ücretle yaşadığı, dört kişilik ailenin açlık sınırının 958 TL olduğu, toplam işletmelerin yüzde 99’u küçük esnaftan oluşan, 17 milyonu köylerde yaşayan, ortalama öğrenimi 6,5 yıl olan bir toplum var.
İşgücüne katılımın yüzde 50, her dört gençten birinin işsiz, “gerçek” işsiz sayısının bilinmediği, vasıfsız işgücünün çoğunlukta olduğu bir toplum.
Türkiye’nin ana fotoğraflarından biridir bu!

3. Böyle bir toplumu yönetmenin en kolay iki yolu vardır: Biri, vergi verenlerin gelirinden “bazı” yoksullara “ayni yardım” yapmak (kömürle nohut açlığı susturur). Diğeri daha etkindir, “din tüccarlığı” ile inançları yönlendirmek (tepki ve sorgulamayı susturur). Şimdi bunlar yapılıyor! Çaresizlikle “terbiye” edilen geniş yoksul kitleler umarsızlaştırılıyor. Cehalet ve yanlışlar, doğruymuş gibi aktarılıyor.

4. İnsan kalitesini artırmak/ çağdaş niteliklerle donatmak yerine, bir yandan toplum muhafazakar ve sorgulamasız yaşama itiliyor. Diğer yandan olanlara tepkisiz kalması isteniyor. İç ve dış çıkar çevrelerinin “köpeksiz köyde değneksiz dolaşmaları” sağlanıyor. Tüm bunlar için de toplumdaki resmi ve sivil bütün kurum ve kuruluşlar/ sorgulayan bireyler “sıkı ve baskıcı” biçimde kontrol altına alınıyor.

5. Toplum muhafazakarlaştırıldıkça, yaşam biçimi değiştiriliyor. “Öteki” sayılanların yaşam alanları tehdit ediliyor!

6. Bağnazlığın karanlığında, hırsızlığın ve “aç gözlü”lüğün meşrulaştığı, din ticaretinin egemen/ sahtekarlığın hoyratça ortalıkta olduğu bir topluma doğru gidiliyor. Namuslu yurttaşlar bedel ödüyor.

7. En kötüsü de, kaygı duyması gereken yetkin ya da okumuş-yazmışların suskun/ kör duyarsızlıklarıdır. Yazılı ve görsel basında boy gösteren kişiliksiz goygoycuların talana ortak olmalarıdır.